Türk Hakemliğindeki Cesaret Eksikliği ve Tartışmalı Atamalar: Futbolun Geleceği Tehlikede mi?
Haftalardır Türk futbolunun gündemini meşgul eden hakem kararları ve atamaları, taraftarlar kadar futbol profesyonellerini de endişelendiriyor. Bu yazımızda, video kaydındaki çarpıcı yorumlar üzerinden Türk hakemliğinin mevcut durumunu, VAR müdahalelerini, kritik maçlardaki hataları ve Merkez Hakem Kurulu’nun (MHK) tartışmalı atama politikalarını detaylıca ele alacağız.
VAR Kararları ve Hakemlerin Cesaret Sorunu
Futbol yorumcuları, ikili mücadelelerde yaşanan pozisyonlarda VAR’ın gereksiz müdahalelerine dikkat çekiyor. Asıl kararı vermesi gereken saha hakemlerinin, VAR’a güvenerek sorumluluktan kaçtığı vurgulanıyor. Bir yorumcu, “Yürek yok abi. Cesaret yok,” ifadeleriyle hakemlerin kritik anlarda karar alma konusundaki çekingenliğini dile getiriyor. Saha hakeminin gözü önünde olanı, hatta monitörde görüleni bile veremeyen hakemlerin Türk futboluna yakışmadığı belirtiliyor. Bu durum, hakemlerin sadece VAR’dan gelen talimatlara göre hareket etmesi, kendi inisiyatiflerini kullanmaktan çekinmeleri sonucunu doğuruyor.
MHK Dışı Atamalar ve Şaibeler
Hakem atamalarının şeffaflığı ve adil olup olmadığı konusunda ciddi iddialar ortaya atılıyor. Geçen haftaki atamaların, MHK içinde olmayan iki kişi tarafından yapıldığı belirtiliyor: Yunus Yıldırım ve Ahmet Şahin. Bu durum, atamaların Merkez Hakem Kurulu’nun resmi yapısı dışında, belirli kişisel çıkarlara göre yapıldığı izlenimini uyandırıyor. Özellikle kritik ve gergin maçlara deneyimsiz veya “belli bir kulüple sıkıntısı olan” hakemlerin atanması, futbol kamuoyunda büyük tepkiye yol açıyor. Geçen sezon Trabzonspor-Fenerbahçe maçını yöneten Oğuzhan Çakır ve bu sezon atanan Ozan Ergün gibi isimlerin deneyimsizlikleri veya geçmiş performansları, tartışmaların odağında yer alıyor.
Kritik Maç Pozisyonları ve Hakem Hataları
Yakın zamanda yaşanan Fenerbahçe-Alanyaspor ve Trabzonspor maçları, hakem kararlarının ne kadar büyük etkiler yaratabileceğinin somut örneklerini sunuyor:
- Trabzonspor’un bir golünün haksız yere iptal edildiği belirtiliyor.
- Fenerbahçe’nin nizami bir golünün verilmediği iddia ediliyor.
- Fenerbahçe-Alanyaspor maçında Cihan Aydın’ın verdiği ve vermediği kritik kararlar eleştiriliyor. Özellikle dirseğe çarpan topa penaltı verme konusunda “yürek yok” deniyor.
- Maçın son anlarında yaşanan elle oynama pozisyonunda (Salah’ın dizden seken topu eliyle kontrol etmesi) VAR hakemi Onur Özütoprak’ın pozisyonu pas geçmesi sert bir dille eleştiriliyor. Futbolcuların dahi “Elime çarptı abi” dediği bir pozisyonun penaltı olarak değerlendirilmemesi şaşkınlık yaratıyor.
Fenerbahçe futbolcusu Cenk’in maç sonrası kendi aralarında yaptıkları konuşmayı aktarması, kararların ne kadar net olduğunu gösteriyor: “Rakip takımdan bir futbolcuya çarptı mı dedim. Elime çarptı abi dedi. Penaltı noktasına gittim. Topu alıp ben atacaktım penaltıyı. Soyunma odasında baktım. El bayağı açık. Net bir penaltımız yendiği ortada. Top yön değiştiriyor. El vücuda bitişik pozisyonda da diye. Şaşırdım. Üzgünüz.” Açık olan el pozisyonlarına penaltı verilmemesi, hakemlerin “risk almamak” korkusuyla hareket ettiğini düşündürüyor.
Hakemlikte “İlintili Düşünceler” ve Dengeler
Hakemlikte en büyük tehlikenin “ilintili düşüncelerle” maç yönetmek olduğu vurgulanıyor. Yani hakemlerin geçmiş maçları, sosyal medya yorumlarını, hatta atamaları düşünerek karar vermesi, adaletten uzaklaşılmasına neden oluyor. Bir önceki maçta yapılan hatayı “dengelemek” adına başka bir maçta kasıtlı veya kasıtsız hatalar yapılması, hakemliğin temel prensiplerine aykırı. Oyuncuların kendilerini kolayca yere atarak faul koparmaya çalıştığı, hakemlerin ise durumu kurtarmak adına “balans faul” kararları verdiği belirtiliyor.
İki kulüp arasında centilmenlik adımları atılırken, barış ortamı sağlanmaya çalışılırken, deneyimsiz hakemlerin kritik maçlara atanması “yangına benzinle gitmek” olarak nitelendiriliyor. Bu durum, kulüpler arasındaki gerilimi daha da tırmandırıyor ve futbol ortamını kaosa sürüklüyor. Trabzon’da federasyon binasına yürüyüşler ve istifa çağrıları bu yanlış atama politikalarının doğrudan sonucu olarak gösteriliyor.
Türk Hakemliğinin Geleceği ve Yapısal Sorunlar
Türk hakemliğinin içinde bulunduğu krizin temelinde kişisel kavgalar ve dernekçilik olduğu iddia ediliyor. “Çakır grubuyla Şahin grubunun kavgası,” gibi ifadelerle hakem camiasındaki bölünmelere ve güç mücadelelerine dikkat çekiliyor. Bu durumun Türk hakemliğini “paramparça” ettiği ve kaliteyi düşürdüğü belirtiliyor.
- Elit kategori hakemlerinin (Halil Mutluoğlu gibi) evde oturduğu, ancak Michael Oliver gibi uluslararası hakemlerin sezon içinde çok daha fazla maç yönettiği karşılaştırması yapılıyor.
- FIFA hakemlerimizin bir sezonda 14 maç yönetirken, Oliver’ın 18 maç yönetmesinin, sistemdeki yanlışlıkları ortaya koyduğu ifade ediliyor.
- Ozan Ergün ve Mehmet Türkmen gibi isimleri sisteme “kazandırma” çabalarının, yanlış yaşta veya yanlış pozisyonlarda kullanılarak hakemlerin motivasyonunu kırdığı dile getiriliyor.
- Hakemlerin Merkez Hakem Kurulu’na ve eğitim departmanına olan güveninin kalmadığı, endişe ve kaygı içinde maç yönettikleri belirtiliyor.
Hakemlerin Toplumsal Rolü ve Sorumluluğu
Hakemlerin rolünün sadece “düt düt düt yapan, trafiği yöneten insan” olmanın çok ötesinde olduğu vurgulanıyor. Bir düdüğün iki ülke arasında savaş çıkarabileceği veya yüz yıllık kemikleşmiş bir kavgayı barışa çevirebileceği metaforuyla, hakem kararlarının toplumsal etkisine dikkat çekiliyor. Hakemlerin, futbolun canını, ülkenin iklimini ve sosyal yaşamını görerek sahaya çıkması gerektiği belirtiliyor.
Cihan Aydın gibi hakemlerin saha içindeki hareketlerinin “samimi olmadığı” ve “artistlik” yaptığı eleştirileri de dile getiriliyor. Ayrıca, kritik bir maçın gözlemcisi olarak Barış Şimşek gibi Trabzonlu bir ismin atanması, zaten gergin olan iki kulüp arasında yeni bir baskı ve sinir harbi oluşturduğu ifade ediliyor. Bu tür atamaların bile düşünülmeden yapılması, federasyonun ve atama komitelerinin basiretsizliğini gözler önüne seriyor.
Fenerbahçe Teknik Direktörü Tedesco’dan İlk Yarı Performans Yorumu
Maç sonrası Tedesco’ya ilk yarı performansıyla ilgili sorulan soruya cevabı: “Aslında kötü değil, riskli oynadık. Biz hep atak yapmak istiyoruz. Düşüncemiz bu. Son iki maçta çok pozisyona girdik ama bunu yaparken kontrolü kaybetmemek, top kaybında baskıyı iyi yapmak gerekiyor.”
Sonuç
Türk futbolunun içinde bulunduğu bu hakemlik krizi, sadece saha içi kararları değil, tüm camianın güvenini derinden sarsmaktadır. Cesaretsiz kararlar, şaibeli atamalar ve kişisel çekişmelerin gölgesinde kalan Türk hakemliği, acil ve köklü çözümler beklemektedir. Federasyonun, bu sorunlara adaletli ve futbolun ruhuna uygun yaklaşımlar sergilemesi elzemdir. Aksi takdirde, Türk futbolunun geleceği daha büyük belirsizliklerle karşı karşıya kalacaktır.