Türk futbolunun uzun süredir devam eden ve her yeni gelişmeyle yeniden alevlenen tartışmalarından biri olan Fenerbahçe ile Trabzonspor arasındaki gerilim, yakın zamanda yaşanan bir maç sonrası yapılan açıklamalarla yine gündemin ilk sırasına oturdu. Bu blog yazımızda, bu bitmeyen rekabetin kökenlerine, güncel yansımalarına ve Türk futbolu üzerindeki etkilerine mercek tutacağız.
Manşetler ve Gündemdeki Tartışmalar
Son hafta sonu oynanan Trabzonspor-Fenerbahçe maçının ardından karşılıklı sert açıklamalar peşi sıra geldi. Türkiye Gazetesi’nin “Futbol kulüplerinin söyledikleriyle yaptıkları birbirini tutmuyor. Futbol yok, nefret var.” manşeti, durumun vahametini gözler önüne serdi. Gazete, daha birkaç ay önce birbirlerine iltifatlar yağdıran Kulüpler Birliği başkanlarının, şimdi yüz yüze bakamaz hale geldiğini ve 2010-2011 sezonu şampiyonluğu üzerinden kavganın yeniden başladığını belirtti. Bu açıklamaların, çoğu zaman taraftarı ve sosyal medya kullanıcılarını hoşnut etmeye yönelik olduğu düşünülüyor.
3 Temmuz Tartışmalarının Gölgesi
Tartışmanın merkezinde, yıllardır süregelen 3 Temmuz süreci ve 2010-2011 sezonu şampiyonluğu yer alıyor. Bu konu, her iki takım için de ne kadar zarar verici olsa da, yöneticiler tarafından ‘kullanışlı bir malzeme’ olarak görülüyor. İsteyenin kendi ifadeleriyle içini doldurabileceği, ucu açık bir tartışma alanı sunuyor. Kayıtlar, geçmişte yapılan açıklamalar ve devlet nezdindeki durumlar sıkça referans alınıyor. Eski başkan Sadri Şener’in o dönem Yıldırım Demirören’e yaptığı iddia edilen başvurular gibi örnekler, aktör sayısını artırarak işi daha da karmaşık hale getiriyor. Bu durumun somut bir sonucu olarak, kulüplerin Kulüpler Birliği toplantılarına katılmama gibi eylemleri görülüyor. İlginç bir şekilde, maçtan hemen önce yöneticiler arasında olumlu bir yemek ortamı olduğu belirtilse de, maç sonrası yapılan tek bir karar üzerinden tüm ilişkilerin gerilmesi dikkat çekiyor.
Futbol Kültürüne Etkisi ve Çözümsüzlük
Bu tür tartışmaların en büyük zararı, sadece iki kulübe değil, tüm Türk futbol kültürüne veriyor. Fatih Tekke’nin de belirttiği gibi, bu sadece belirli kulüplere özgü değil; “Türkiye’de bu oyun oynanmıyor” yani genel bir sistemik sorun var. Haklı ya da haksız olmanın ötesine geçen bu polemikler, futbolun önüne geçiyor.
Tartışmaların temelinde, her iki tarafın da kendisini mutlak haklı görmesi yatıyor. Ancak bu durum, hiçbir zaman bir çözüme ulaşamamış, sürekli olarak ısıtılan bir gündem olmaya devam ediyor. “3 Temmuz helalleşmesi” olmadan bu hesaplaşmaların bitmeyeceği düşünülüyor. Futbol Federasyonu’nun “Nefret Yok, Futbol Var” sloganı, ne yazık ki sadece bir slogandan ibaret kalıyor.
Sonuç ve Çağrı
Fenerbahçe ve Trabzonspor gibi tutkulu taraftar kitlelerine sahip iki büyük kulübün, bu bitmeyen tartışmayı kendi aralarında çözmeleri büyük önem taşıyor. Aksi takdirde, bu çekişmeler her iki kulübe ve daha geniş anlamda Türk futboluna zarar vermeye devam edecek. Gerçek bir çözüm, kamuoyu önünde yapılacak büyük bir tartışma veya hukuki süreçlerle konuların netleştirilmesiyle mümkün olabilir. Ucu açık, sonuca bağlanamayacak konuları sürekli gündemde tutmak, maalesef futbolun kendisine en büyük zararı veriyor. Artık bu kısır döngüden çıkılarak, sahada rekabetin, dışında ise saygının hakim olduğu bir futbol ortamının tesisi için adımlar atılmalı.