Türk Futbolunda Gerçek İhtiyacımız: Güzel Sözler mi, Güzel Eylemler mi?
Türk futbolu, tıpkı sosyal medya ve genel gündelik hayatımız gibi, söylemlerin eylemlerin önüne geçtiği bir dönemi yaşıyor. Bu blog yazımızda, futbolumuzun içinde bulunduğu durumu ele alacak ve gerçekten neye ihtiyacımız olduğunu sorgulayacağız: Sadece güzel sözler mi, yoksa sahada ve tribünlerde görmek istediğimiz adil ve doğru davranışlar mı?
Sözler ve Eylemler Arasındaki Fark
Hayatımızın birçok alanında olduğu gibi futbolda da güzel sözlere, hoş söylemlere sıkça rastlıyoruz. Ancak asıl soru şu: Bu güzel sözlerle idare edebiliyor muyuz? Unuttuğumuz veya göz ardı ettiğimiz şey ne? Bizim güzel sözlerden ziyade güzel eylemlere ve doğru davranışlara ihtiyacımız var. Maçlar başlamadan önce açılan “Nefret yok, futbol var” pankartları veya futbol yorumcularının dile getirdiği “lacivert laflar”, futbolu gerçekten sorunsuz, hoş ve barışçıl bir hale getiriyor mu? Ne yazık ki hayır, getirmiyor. Bu durumdan vazgeçmeli ve gerçek ihtiyaçlarımızla yüzleşmeliyiz.
Sloganların Ardındaki Acı Gerçek
Sosyal medyada ve günlük hayatımızda olduğu gibi, futbol da bir paradoks içinde. Bir yandan her yerde Mevlana sözleri, barış ve sevgi mesajları görürken, diğer yandan muazzam bir hoyratlık ve nefret kumkumalarıyla karşılaşıyoruz. Bütün nefret yayanlar barıştan söz ediyor ama ortada gerçek bir barış yok. Çünkü barış, sözde değil, eylemde. Futbolu bu ikiyüzlülükten kurtarmak zorundayız.
Hakemlerden Gelen Tokat ve Adalet Çağrısı
Futbolu kurtarma çabalarımız sürerken, hakemler adeta yüzümüze bir tokat çarptılar. Neredeyse bütün maçlarda görüyoruz ki, bu iş ucuza lafla olmuyor. Öncelikle adil olacağız. Bu bağlamda Futbol Federasyonu’na bir tavsiyede bulunmak isterim: Futbolcular ve hatta hakemler, sahaya “Adil Hakem, Adil Oyun” yazılı pankartlarla çıksınlar. Hatta Fatih Tekke’nin sözlerine katılıyorum: “İyi insan, adil oyun, güzel futbol.” İşte böyle bir pankart taşısınlar. Ama unutmayalım, bunlar da yine birer söz; önemli olan önce güzel eylemler sergilemek.
Taraftar Algısı ve Sosyal Medya Yanılgısı
Sosyal medya, stadyum önlerindeki röportajlar ve taraftarların arasına giren kameralar bizi önemli bir konuda yanıltıyor. Türkiye’de futbolu seven, futbolla ilgilenenlerin büyük bir bölümü, kalbinin ta orta yerine takımının logosunu kazıtmıyor veya bileğine takımının adını yazdırmıyor. Onlar sadece severek, umut ederek ve coşkuyla takımlarını izliyorlar. Bu ayrı bir hikaye. Ancak şu gerçeği görmemiz lazım: Takım taraftarlığı olmasa, sizce bizim futbolumuzun gerçek bir izleyicisi olur mu? Bu konuda hiç emin değilim. Futbolumuzu yönetenlerin artık kafalarını bu noktaya çalıştırması gerekiyor.
Türk Futbolunun Çekicilik Sorunu: Manchester Derbisi Örneği
Fenerbahçe-Trabzonspor maçından yarım saat kadar önce oynanan Manchester City-Manchester United derbisi, Türk futbolunun çekicilik sorununu gözler önüne serdi. Ederson ve Onana’nın Türkiye’ye gelmeseler karşı karşıya gelecekleri bu maç, özellikle 20’li yaşlardaki ve daha genç futbol severlerin aklını çeldi. Fenerbahçelilerin de, Trabzonluların da aklı o maçtaydı. Bu durum, yerel ligimizdeki mücadelelerin uluslararası devlerle rekabet etmekte zorlandığının açık bir göstergesidir.
Sonuç
Türk futbolunun gerçek anlamda gelişmesi ve izlenirliğini artırması için sadece güzel sözlerin ötesine geçmemiz gerektiği açıkça ortada. Pankartlardaki iyi niyetli mesajların, sahadaki ve tribündeki adil eylemlerle desteklenmesi büyük önem taşıyor. Futbol yönetiminin, taraftar algısını doğru değerlendirmesi ve genç neslin ilgisini yeniden yerel liglere çekebilmesi için güzel eylemler odaklı bir vizyon benimsemesi gerekiyor. Ancak bu şekilde futbolumuz gerçek barışa ve adalete kavuşabilir.