Avrupa Futbolunda Heyecan Dorukta: Milli Gururdan Derbi Fırtınasına

Media Markt ve Puma’nın katkılarıyla hazırlanan Box2Box’ın yeni bölümünde, milli maç arasının ardından Avrupa futbolunda yaşanan heyecan dolu gelişmeleri masaya yatırdık. Eurobasket finalinden Bundesliga derbilerine, Serie A kapışmalarından Premier Lig çarpışmalarına kadar geniş bir yelpazede, hafta sonuna damga vuran olayları ve öne çıkan performansları detaylıca inceledik. Bu yazıda, Türkiye’nin basketbol sahnesindeki mücadelesinden Avrupa’nın dev liglerindeki teknik direktör krizlerine, oyuncu performanslarından stat sorunlarına kadar pek çok konuyu bulacaksınız.

Eurobasket Finali ve Milli Takımımızın Başarısı

Milli maç arasının sona ermesiyle lig özlemi giderilirken, Avrupa futbolundaki gelişmelerle birlikte Eurobasket finali de gündemimizdeki yerini aldı. Milli takımımızın gösterdiği mücadele ve elde ettiği başarı, hepimizde büyük bir gurur ve heyecan yarattı. Kupayı kazanma arzusu ve altın madalya hayali gerçekleşmese de, takımın uzun süredir yaşanan hayal kırıklıklarının ardından sergilediği bu muazzam sonbahar performansı takdire şayan.

Takımımız, turnuvada Almanya’dan daha kötü değildi; aksine, son anlarda belirlenen birkaç detay sonuca etki etti. Bu kadar yüksek kaliteli bir finalin parçası olmak ve zafere çok yaklaşmak, başlı başına büyük bir başarıydı. Yakın geçmişe bakıldığında, milli takımımızın bu kadar kısa sürede böylesine büyük bir başarı elde etmesi, beklentilerin üzerindeydi.

Alperen gibi bir yıldızın takıma katılmasıyla birlikte, Cedi Osman‘ın üzerindeki baskı azaldı ve çok daha rahat oynamaya başladı. Bu durum, Bellingham’ın Real Madrid’deki rolüne benzetilebilir: Yıldızın bir altındaki yıldız olmak. Takım hiyerarşisinde yaşanan bu rahatlama, Cedi’nin turnuvada gösterdiği nefis performansın anahtarlarından biriydi.

Uzun süre kendi takımlarında rol alan oyuncuların bir araya gelmesi de milli takımın başarısında önemli bir faktördü. Alperen NBA yıldızı olsa da, Cedi’nin Panathinaikos’ta anahtar oyunculardan biri olarak iyi bir sezon geçirip gelmesi kıymetliydi. Yardımcı oyuncuların da Avrupa’da iyi lig sezonları geçirmesi, sürdürülebilir bir başarı için büyük önem taşıyor.

Oyun kuran uzun oyuncuların değeri de bu turnuvada bir kez daha anlaşıldı. Alperen‘in ekstra bir pasör olması, dış oyuncuların da spacing’inden daha fazla anlam çıkarmasını sağladı. Bu durum, Cedi, Şeyhmus, Kenan ve Onuralp gibi oyunculara çok ciddi faydalar sağladı. Paylaşımlı ve herkesin rolünün olduğu bir basketbol anlayışı, tarafsız bir gözle bile Türkiye’yi Litvanyalı bir basketbol sever gibi izlesek, duygusal bir bağ kurduracak kadar keyifliydi.

Yunanistan’a karşı otuz sene sonra farklı galibiyet almak, Sırbistan’ı mağlup etmek ve ev sahibi Letonya’yı açılış maçında sürklase etmek, takımın gücünü gösterdi. Yabancı basının da milli takımımızın kolektif oyununa hayranlık duyması, bu başarının uluslararası düzeydeki yankısını kanıtladı. Voleybolda da yaşanan buruk final ve iki gümüş madalya, Türk sporunun sonbaharının ne denli parlak geçtiğini gözler önüne serdi.

Media Markt ile Spot Işığı: Alex Grimaldo ve Leverkusen Analizi

Sıradaki konuğumuz Media Markt’ın Spot Işığı köşesinde Alex Grimaldo oldu. Cuma günü Galatasaray’ın Şampiyonlar Ligi’ndeki rakibi Frankfurt ile Leverkusen arasında oynanan maç, Türk futbol severlerin de dikkatini çekti. Leverkusen’in 3-1 kazandığı maç, Bundesliga’nın kaotik ve tahmin edilemez yapısını bir kez daha gösterdi.

Grimaldo‘nun nefis bir frikik golü atması, onun Avrupa’nın en iyi frikikçilerinden biri olduğunu kanıtladı. Erik Ten Hag’ın Leverkusen’den ayrılmasıyla ilgili ortaya çıkan detaylar ise oldukça çarpıcıydı:

• Kulüpte kimseyle iyi geçinememesi, kendi ekibinden bile bir kişi hariç herkesin ayrılması.
• Transferlere direkt müdahale etmesi ve kendi menajerlik şirketi üzerinden iş yapması.
• Oyuncuların çalışma metotlarından (çok fazla topsuz idman) ve atmosferinden memnuniyetsizliği.
• Kulübün onu çok daha erken kovmak istemesi ve geç kalındığı düşüncesi.
• Kulüp tarihinin en kötü teknik direktörü olarak anılması.

Erik Ten Hag’ın ayrılmasının ardından göreve gelen Yulmant, takıma pragmatik bir oyun anlayışı getirdi. Ten Hag döneminde topa hükmeden ve en fazla pas yapan takım olan Leverkusen, Yulmant ile birlikte oyunu değiştirdi. Frankfurt gibi harika bir geçiş takımına karşı kendi silahıyla vurdu. Leverkusen’in merkezi iyi kapatması, üçlü savunma yapısı ve kanatları etkisiz hale getirip topu Frankfurt’a bırakması, maçın kaderini belirledi. Bu durum, Galatasaray’ın Frankfurt’a karşı topu rakiplerine bırakarak daha şanslı olabileceği sinyallerini veriyor.

Grimaldo’nun İspanya milli takımında yer almaması, kariyerindeki bir şanssızlık olarak yorumlandı. İspanya’nın bek oyuncuları konusundaki zenginliği ve farklı taktiksel tercihler, Grimaldo gibi hücumcu bir bekin kadroda yer bulmasını zorlaştırabiliyor. Ancak Xabi Alonso‘nun oyun sisteminde beklerin üzerine kurulu bir yapı, Grimaldo’nun verimliliğini artırabilir. Yulmant’ın Danimarka milli takımında sergilediği başarılı performanslar, onun ne denli beğeni toplayan bir teknik adam olduğunu gösteriyor.

MediaMarkt hatırlatmamız: “Teknolojinin MediaMarkt’la tam zamanı! Hemen MediaMarkt uygulamasını indir, çeşit çeşit teknolojik ürünü ve epe özel fırsatları keşfet.”

Juventus – Inter Derbisi: Beklentiler ve Gerçekler

Haftanın en çılgın maçlarından biri olan Juventus-Inter derbisi, beklentilerin aksine tempolu bir mücadeleye sahne oldu ancak ortaya çıkan 4-3’lük skor şaşırtıcıydı. Juventus’un gol beklentisi (XG) 0.68 gibi düşük bir seviyede kalırken, Kenan Yıldız‘ın takım için ne kadar kıymetli olduğu bir kez daha ortaya çıktı. Juventus’ta topu kaleye götürecek ve gol bulacak bir senaryo çizmek adeta imkansızken, tek umut Kenan‘a top gelmesiydi.

Inter tarafında ise Di Marco, Barella, Mkhitaryan, Thuram gibi birçok hücum alternatifinin bulunması, takımın gole ihtiyaç duyduğunda farklı yollar deneyebileceğini gösteriyordu. Özellikle Mkhitaryan‘ın muhteşem performansı ve Hakan Çalhanoğlu‘nun akıllıca attığı iki gol, Inter’in hücum gücünü gözler önüne serdi. Hakan’ın maç boyunca ceza sahası dışından denediği şutlar ve golleri bulması, Juventus’un orta sahadaki boşluklarını ne denli iyi kullandığını gösterdi.

Juventus, yıllardır süregelen yaratıcılık sorununu bu maçta da gösterdi. Teknik direktör ve oyun felsefesi değişikliklerine rağmen, bu problem devam ediyor. Kenan Yıldız’ın golleri takıma umut verse de, takımın genel olarak pasif kalması ve rakip yayda sürekli şut pozisyonu vermesi, savunma zaaflarını ortaya koydu. Maçın bir ara orta sahasız, halı saha maçına dönmesi, Juventus’un fiziksel gücünü de eskisi gibi kullanamadığını gösterdi.

Inter tarafında ise teknik direktör Kiwu’nun tercihleri tartışma yarattı. Özellikle ilk yarıda oyuna daha üstün gözükmelerine rağmen bu üstünlüğü gole çevirememeleri ve Di Marco’nun geç oyuna girmesi eleştirildi. Kiwu’nun takımının hâlâ Inzagi futbolu oynuyor gibi hissettirmesi ve stoperlerin hücuma katkı yapmaması, tıkanıklıkların ana nedenlerinden biriydi. Bastoni gibi bir stoperin en yapılmayacak hatayı yaparak serbest vuruşa neden olması, Juventus’a adeta “gel abi gol at” dedirtti.

Puma Haftanın Önermesi: Modric, Iniesta, Xavi Kıyaslaması

Puma Haftanın Önermesi’nde ortaya çıkan “Modric, Iniesta ve Xavi’den büyük topçu” ifadesi, futbol dünyasının en büyük tartışmalarından birini yeniden başlattı. Bu üç büyük orta saha oyuncusunu kıyaslamak yerine, hepsini eşit bir üst seviyeye koymak gerektiğini düşünenler olsa da, kişisel tercihler ve argümanlar farklılık gösterdi.

Tartışmada, Iniesta‘nın en sevilen, ancak Xavi‘nin en büyüğü olduğu yönünde bir eğilim ortaya çıktı. Xavi’nin Barcelona’daki teknik direktörlük kariyerindeki hayal kırıklığına rağmen, futbolculuk döneminde eşsiz bir oyuncu olduğu vurgulandı. Modric ise, diğerlerinden daha uzun süre en üst seviyede oynaması ve farklı liglerde, farklı rollere adapte olabilmesiyle öne çıktı. Hırvatistan milli takımını sırtlaması ve Real Madrid gibi bir “öğütme makinesinde” sembolleşmesi, onun kariyerine ayrı bir değer katıyor.

Modric’in balon doru olması ya da olmaması gibi kıyaslamaların anlamsız olduğu, bu üç ismin de futbol tarihinin çok büyük oyuncuları olduğu konusunda fikir birliği oluştu. Xavi’nin, o dönemki Barcelona’nın eşsiz futbolunun direksiyonunda olması, onu ayrı bir yere koydu.

Premier Lig’den Güncellemeler: Liverpool ve Manchester United

Premier Lig’de Liverpool, sezon başında üst üste gelen geç gollerle galibiyetler alsa da, bu durumun sürdürülebilirliği sorgulandı. Bournemouth, Newcastle, Arsenal ve Burnley maçlarında alınan galibiyetler, her zaman oyunun hakkı olan sonuçlar değildi. Özellikle Burnley maçında rakibin ölümcül bir kapanma olmamasına rağmen, Hannibal Mejbri‘nin büyük hatasıyla penaltı kazanmaları, Liverpool’un şanslı gidişatını gösterdi.

Burnley’nin defansif disiplini ve geçen sezonki Championship’teki gol yememe serisi, takımın savunma gücünü ortaya koydu. Liverpool’un ceza sahası içine giremeyip uzaktan şutlara yönelmesi, hücumdaki tıkanıklıklarını gösterdi. Salah‘ın yeni düzende daha çok çizgide kalması ve takımın ön tarafına alınan ihtişamlı kadroya rağmen dengelerin bozulması, eleştirilere yol açtı. Wirtz‘in de adaptasyon sorunları yaşaması, etrafındaki baskıyı hissetmesi ve aceleci şut denemeleri, normalde soğukkanlı kararlar veren oyuncunun performansını etkiledi.

Manchester United ise sezona galibiyetle başlamasına rağmen, sonraki maçlarda feci şekilde ezildi. Amorim’in takımı, Portekiz’deki konfor alanından çıktığında ne yapacağını bilemiyor gibiydi. %36.17’lik galibiyet yüzdesiyle en kötü galibiyet yüzdesine sahip Manchester United teknik direktörlerinden biri olması, kulüp içindeki krizin boyutunu gözler önüne serdi. Takımın psikolojik olarak çok çabuk dağılması ve gol yedikten sonra toparlanmakta zorlanması, mental zayıflıklarını gösterdi.

Bruno Fernandes‘in maçtan sonra yaptığı “orta sahada eziliyoruz, yalnız kalıyoruz” açıklaması, teknik direktör Amorim‘in 3-4-3 sistemiyle ilgili en fazla dillendirilen sakatlığın, orta saha üstünlüğü problemine işaret ediyor. Amorim’in sistemini değiştirmeyeceğini söylemesi, takımın gelişmeme durumunda daha fazla sorun yaşayacağının sinyallerini veriyor. Manchester United’ın son transferlerinin değer kaybetmesi, kulübün oyuncular üzerindeki olumsuz etkisini gösteriyor.

Kaleciler Mercek Altında: Altay Bayındır ve Donnarumma

Manchester United’ın kötü gidişatı, Altay Bayındır için bir şans olabilir. Düşen takımların kalecilerinin kendilerini daha çok gösterme potansiyeli, Altay için bir fırsat yaratıyor. Ancak Altay’ın aldığı şansları henüz iyi kullanamadığı eleştirisi de yapıldı.

Donnarumma ise PSG’deki performansıyla büyük beğeni topladı. Özellikle yan toplarda gösterdiği güç, kornerlerde topu yumruklayarak uzaklaştırması ya da rahatça kontrol etmesi, kaleciliğindeki farkı ortaya koyuyor. Arsenal gibi duran topları etkili kullanan bir takıma karşı oynayacak olmaları, Donnarumma’nın bu özelliğinin önemini daha da artırıyor. Genç yaşta gösterdiği cesaret ve korkusuzluk, onun en önemli özelliklerinden biri olarak öne çıkıyor.

Barcelona’nın Stat Krizi ve Takım İçindeki Gelişmeler

Barcelona, Camp Nou’daki tadilatlar ve Montjuïc’teki konser nedeniyle 6.000 kişilik Johan Cruyff Stadı’nda Valencia’yı ağırladı. La Liga’nın standartlarının altında olmasına rağmen bu statta oynama izni verilmesi, kulübün içinde bulunduğu krizi gözler önüne serdi. Camp Nou’nun tamamlanamaması, Olimpiyat Stadı’nın kullanılamaması ve Girona’ya gitme söylentileri, Barcelona’nın mali ve sportif olarak yaşadığı zorlukları gösterdi. Maç başı 2-2.5 milyon euro zarar etmeleri, gelir kaybının ne denli büyük olduğunu ortaya koydu. İnşaatın bitiş tarihinin sürekli uzaması ve Şampiyonlar Ligi maçlarının oynanacağı stat konusunda belirsizlikler devam ediyor.

Bu zorlu süreçte Fermin Lopez‘in gösterdiği nefis performans, takım için umut vericiydi. Yamal‘ın kasık sakatlığı ve Rafinha‘nın antrenmana geç kalması nedeniyle bir devre kenarda oturması gibi olaylar, takım içindeki disiplin ve sakatlık sorunlarını gösteriyor. Lewandowski‘nin iki güzel golü ise, tecrübeli golcünün takıma katkısının devam ettiğini kanıtladı.

Sonuç

Avrupa futbolunda milli maç arasının ardından yeniden başlayan heyecanla birlikte, birçok önemli gelişme ve tartışma yaşandı. Milli takımımızın Eurobasket’teki mücadelesinden, teknik direktör krizlerine, oyuncu performanslarından stat sorunlarına kadar geniş bir yelpazede ele aldığımız konular, futbolun sadece saha içinde değil, saha dışında da ne kadar dinamik olduğunu bir kez daha gösterdi. Umarız, bu gelişmeler ışığında takımlar ve oyuncular için daha iyi bir sezon bizi bekliyordur.