Galatasaray için önümüzdeki günler hem Süper Lig’de kritik bir Alanyaspor deplasmanını hem de zihinlerde büyük Avrupa maçlarının heyecanını barındırıyor. Her ne kadar gerçek bir “Liverpool maçı” hemen kapıda olmasa da, bu tür büyük karşılaşmaları ülkemizde sıkça göremeyişimiz, Türk futbolunun genel durumu üzerine derin düşüncelere sevk ediyor. Bu yazımızda, Galatasaray’ın anlık hedeflerinden yola çıkarak, Türk futbolunun uluslararası arenadaki konumunu, finansal gerçeklerini ve geleceğe yönelik strateji eksikliklerini mercek altına alacağız.
Galatasaray’ın Önündeki Kritik Virajlar: Alanya ve Avrupa Aspirasyonları
Galatasaray, ligdeki liderliğini pekiştirmek amacıyla Alanyaspor deplasmanına çıkacak. Ancak bu maçın ardından, taraftarların ve camianın hayallerini süsleyen büyük Avrupa maçları geliyor. Sohbetimizde de belirtildiği gibi, “ülkemize her gün Liverpool gelmiyor.” Bu durum, Türk futbolunun neden sürekli olarak Avrupa’nın zirvesindeki takımlarla boy ölçüşemediğinin acı bir göstergesi. Bizler Tottenham, Aston Villa veya Arsenal gibi takımları ligimizde çeşitli düzeylerde ağırlayabilmeli, hatta prime dönemindeki bir Barcelona’yı bile ülkemize getirebilmeliydik. Ancak ne yazık ki bu, geçmişte çok az rastlanan bir durum oldu.
Türk Futbolunun Uluslararası Arenadaki Konumu ve Finansal Gerçekler
Türk futbolu, şampiyonluklar kazanan güçlü takımlara sahip olmasına rağmen, uluslararası görünürlük ve ticari ilişkilerde ciddi sorunlar yaşıyor. Liverpool’un dünya genelinde milyonlarca forma satışı yaparken, bizim kulüplerimizin formalarının yurt dışında, özellikle Afrika’da yardım amaçlı gönderilen giysiler arasında görülmesi “mutluluk verici bir detay” olarak algılanıyor. Bu durum, kendi ticari kapasitemizin ne kadar sınırlı olduğunu gözler önüne seriyor.
Daha da düşündürücüsü, Bodø/Glimt ve Karabağ gibi daha az harcama yapan ve tutku seviyesi bize benzer olan takımlar, Avrupa kupalarında düzenli başarılar elde edebiliyorken, biz bu seviyeyi yakalamakta zorlanıyoruz. Bu, paranın ötesinde, sistemik bir yönetim ve planlama sorunu olduğuna işaret ediyor.
Gündelik Planlar ve Yıldız Takıntısı: Gelişimi Engelleyen Faktörler
Türk futbolunun en büyük handikaplarından biri, uzun vadeli stratejiler yerine gündelik planlamalara odaklanmasıdır. Bu durum, kulüplerimizi günlük sonuçlara bağımlı hale getiriyor ve sürdürülebilir başarıyı engelliyor. Barış Özcan’ın da dediği gibi: “Hep aynı şeyleri yapıp farklı sonuçlar bekliyoruz.”
Buna ek olarak, oyuncu karşılaştırmalarına ve büyük yıldızların peşinden koşmaya olan takıntı, kolektif takım ruhunu ve yerel oyuncu gelişimini sekteye uğratıyor. Van Dijk veya Kevin De Bruyne gibi oyuncuları çıkaran ülkeleri “küçük gören” anlayış, aslında kendi iç dinamiklerimizi anlamamızı engelliyor. Ozan Tufan, Alper Potuk gibi yerli yeteneklerin değerlenememesi veya daha az transfer geliri getirmesi, bu çarpık bakış açısının bir sonucudur.
Murat Aksakal’ın “biz kolektifliği toplu harcama olarak yapıyoruz” tespiti, durumu özetliyor. Yönetimlerin Osimhen gibi transferlerle çıtayı yükseltmeye çalışması yerine, Hollanda, Belçika, Portekiz veya Almanya’daki Dortmund, Bilbao gibi kulüplerin gör-al-yetiştir modelini örnek alması gerekiyor. Eşitsiz gelişme yasasını bilmemek, sadece çok para harcayarak lehine sonuçlar beklemek, ekonomik gerçeklerden uzaklaşmaktır.
Dursun Özbek’in Liverpool Hedefi ve Kazanma İdeali
Galatasaray Başkanı Dursun Özbek’in “Liverpool’u yenmek istiyoruz” ve “ligde 7’de 7 yapmak” gibi hedefleri elbette takdire şayan. Futbolda her takım sahaya kazanmak için çıkar. Liverpool gibi güçlü bir takımı yenmek, herhangi bir futbol takımı için ulaşılabilir bir hedeftir ve bu, oyunun doğası gereğidir. Geçmişte Barcelona’ya karşı elde edilen zaferler de bunun göstergesidir.
Ancak önemli olan, bu tür zaferleri “tarih yazdık” diyerek bir kerelik bir olay olarak görmemek ve sürdürülebilir başarıya dönüştürmektir. Bir maçı kazanmak, ne kadar büyük bir takıma karşı olursa olsun, tek başına bir “tarih” değildir. Asıl tarih, o güçlü takımları ülkemize çekebilecek, onlarla sürekli boy ölçüşebilecek ve Avrupa’da kalıcı bir varlık gösterebilecek bir sistem inşa etmektir.
Sonuç
Galatasaray’ın Alanyaspor maçıyla başlayıp, Avrupa kupalarında zirve takımlarla rekabet etme arayışına uzanan bu süreç, Türk futbolunun genel bir öz eleştiri yapması gerektiğini gösteriyor. Bireysel yıldızlara takılıp kalmak, gündelik başarılarla yetinmek ve finansal sürdürülebilirlikten uzaklaşmak yerine, uzun vadeli, kolektif ve ekonomik gerçeklere dayalı bir futbol anlayışı benimsememiz gerekiyor. Ancak bu sayede, “Liverpool’u yenmek” gibi hedefler, bir hayal olmaktan çıkıp, Türk futbolunun standart bir parçası haline gelebilir. Unutmayalım ki, maçlar %50-%50’dir ve sahaya her zaman kazanma idealiyle çıkılmalıdır. Ancak bu idealin kalıcı olması için, futbolun temel dinamiklerini yeniden inşa etmek şarttır.